Impostor Sendromu

Tarafından yazılmıştır
Paylaş

Impostor sendromu, ilk olarak 1978 yılında Psikolog Suzanne Imes ve Pauline Rose Clance tarafından anlam kazanmıştır. Diğer adıyla sahtekar sendromu olarak bilinir ve ismini taşıdığı kaygıdan almıştır. Bu sendroma sahip bireyler daha çok başarılı öğrencilerde, üst düzey yöneticilerde ve sanatçılarda görülür. Cinsiyet bakımından tartışırsak kadınlarda daha fazla görüldüğü gözlenmiştir. Sendromun semptomlarında şu özellikleri görebiliriz: Bireyler başarılarını kendilerine atfedemezler. Bu başarıların kaynağını kendi motivasyonu olarak göremezler. Dolayısıyla semptom, başarılarını içselleştirememelerinden kaynaklanır. Birey iyi bir statüye ve çok iyi bir diplomaya sahip olabilir ancak bulunduğu yere kendini ait hissetmez. Daha açık ifade edilirse kendisini yetersiz görür ve ait olduğu yeri hak etmediğini ve oraya layık olmadığını düşünür diyebiliriz. Ayrıca çevresindeki insanları da başarılarıyla kandırdığını, onlara oyun oynadığını ve kendisinin bir sahtekar olduğunu düşündüğünü ekleyebiliriz.

Bu sendroma sahip birçok tanınmış isim mevcuttur. Örneğin; Einstein ve John Steinbeck yaşamlarının bir döneminde bu sendromla karşı karşıya gelmiştir. Bu sendrom hafif, orta ve şiddetli olarak seyredebilir. Daha ağır seyreden vakalarda bireylerin kariyer yaşamları sona ermiştir. Sendrom haliyle sadece kariyer yaşamını etkilemekle kalmıyor, aynı zamanda ilişkiler ve günlük rutinlerdeki olası sorunlara da davetiye çıkarıyor.

Sendromun ortaya çıkmasında ana faktör ailedir. Ailede başarı baskısının olması, bireylerin mükemmeliyetçi yönünü ortaya çıkarır. Bu durum, başarı baskısıyla büyüyen bir çocuğun, yetişkinlikte ne yaparsa yapsın başarılarını yetersiz görmesine neden olur. Diğer yandan, bir çocuğun her şeyi başarabilir gibi eşsiz ve mükemmel yönünün çok fazla desteklenerek yetişmesi, çocukların yaşamlarının ileriki dönemlerinde sorunlar ortaya çıkarabilir. Bu noktada problem yaşayan çocuk, bu sendroma maruz kalıyor diyebiliriz.

Verilere göre bu sendromun görülme oranı %70 civarındadır. Bu durumda bu sendroma sahip kişilerin yaygın olduğunu söyleyebiliriz. Başarıyı içselleştirememek bir rahatsızlık olsa da bu durum kişilik bozukluğu veya ruhsal bir hastalık değildir. Bu rahatsızlık kişinin duygu durumundan ve kendine yönelik algısından kaynaklanır. Performans kaygısı hissettiğimizde tüm odağımız kendimize yöneliyor. Açık bir şekilde başarılarımızı göremiyor ve değerlendiremiyor olabiliriz. Önemli olan farkındalıkla ilk adımı atmaktır. Eğer kendi başınıza üstesinden gelemiyorsanız yardım almakta fayda var. Başarılarınız sizin tarafından görülmek ve desteklenmek istiyor. Kendi hatalarınızı üstümüze almakta cesaretli olduğumuz kadar, başarılarımızı görerek onları takdir etmekte sorumluluğumuz arasında yer alır.

“Mükemmellik tanımlanamaz veya görülemez; sadece kalbinizde bulunabilir.”

                                                                                                                Kelly Millar

Makale Kategorileri:
Psikolojik rahatsızlıklar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir